SOMA ve GEZİ’NİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ… |
![]() |
![]() |
Mayıs ayının son günü. Hava kasvetli ve ağır. Kalbim sıkışıyor. Ruhum daralıyor. Nasıl olmasın? Yaklaşık iki haftadan beri kalbim Soma’da. Soma’da anılarım var. Babamlar yaklaşık 9 yıl yaşadılar orada. Ben de 7 yazımı Soma’da geçirdim. Soma dağlarında eski Austin kamyonumuzla tomruk ve maden direği çekerdik. O zamanlar ne işe yaradığını tam olarak bilemediğim maden direği meğerse ocaklarda “tahkimat” malzemesi olarak kullanılıyormuş. Ocak çökmesin diye. Gelişmiş ülkeler ağaç tahkimatı güvenli olmadığı için çoktan bırakmış, metal direk kullanmaya başlamışlar. Bizde ise hala ağaçmış. İlk kez 2006 da Zonguldak’ta indim maden ocağına. İki saatlik gezimizde anlamıştım madenciliğin nasıl zor bir iş olduğunu. Somalı için kömürün yaşam demek olduğunu o yıllardan biliyordum. Ama aynı zamanda ölüm demek olduğunu yeni öğrendim. Liseye “Soma Linyit Lisesi”nde başlamıştım. Tabii ki Soma’da liseye bu ad yakışırdı. Öğretmen okulu sınavını kazanınca ayrıldım. Galiba 2 ay kadar okumuştum. Soma Linyit Lisesi Spor Salonu 17 Mayıs’ta Soma için adalet (@somaicinadalet) aradıkları için gözaltına alınan Çağdaş Hukukçular Derneği avukatlarına geçici tutukevi oluvermişti. Duyduğumda çok üzüldüm Bugün aynı zamanda “Gezi”nin de yıl dönümü. Oğlumun yaşadığı Şehr-i İstanbul’da sıkıyönetim var adeta. Asya’dan Avrupa’ya tüm vapur seferleri yasaklanmış. Bir rekor daha kırılıyor. Dünyada başka bir ülkede böyle açılıp kapanan park yoktur da ondan. Dünden beri televizyonlarda atıp tutuyor Başbakan. Yine ferman buyurmuş: “bu geziciler var ya geziciler onlar fikri olmayanlardır. Onlar düşüncesi olmayanlardır” . Gezi’yi destekleyen sanatçılara da “Artist görünümünde, sanatçı görünümünde bir takım müsveddeler” demiş. Gel de “vay anasını yaa!” deme. Genel seçimden beri belli ki bilerek sürdürdüğü ötekileştirme, kamplaştırma söylemiyle ‘Cumhurbaşkanı’ olmayı amaçlıyor. Bu politikanın sözüm ona “fikri ve düşüncesi” olan kendi tabanında etkili olduğu anlaşılıyor. Soma’da 13 Mayıs’ta meydana gelen ve 301 kişinin öldüğü kazadan bile “mağdur” olarak kazançlı çıkmayı başaracak gibi. Hatırlayın. Kazanın ilk gününden itibaren Bakanlar ve Başbakan efelenmeye başlamışlardı: Hem hükümet hem de şirket yetkilileri “ocakta hiçbir eksikliğin olmadığı” nı söylüyordu. Hani evde eşya kırdığında "ben yapmadım" diyen çocuk gibi durmadan "ocak yasalara uygun olarak çalışmaktadır" deyip işvereni AKlıyorlardı. Başbakan, Soma’daki basın toplantısında yine 2010'da Zonguldak Kozlu için dediği gibi "madenciliğin fıtratında maalesef ölmek var" demişti. Bir de “Literatürde iş kazası diye bir şey vardır” dedi. Çalışma Bakanı ise “Anlaşılamayan yangın”, “Ezber bozan kaza” dedi Soma için. Oysa şimdi her şey açık. Hem devlet, hem de işveren kusurlu. Hem de öyle böyle değil. Soma katliamında devletin sorumsuzluğuna karşı yükselen tepkiyi azaltmak için şimdi de “şehit" ve "gazi" kavramlarına sığındılar. Sürekli “şehit kardeşlerimiz” edebiyatıdır gidiyor. Ölenlerin evlatlarına şimdi sahip çıkacaklarmış. Hadi canım sende. Sevgili dostum şair Hayrettin Geçgin ne güzel yazmış Soma için: ÖZÜR Gezi/deydik Uslanmaz birer çocuk Öncemiz var Birikmiş düşlerimiz Kaç ses yan yana gelip bir ağız olduk Bağışlayın bizi madenci kardeşlerim Birkaç harf daha satın alabilsek Dünyayı değiştirip sizi kurtaracaktık.
“Gezi” bu ikiyüzlü politikalara karşı bir direniş ve mücadelenin adı oldu artık. Hem de daha önce bir araya gelmemiş geniş bir kitlenin kendiliğinden gelişen insiyatifi ile. Gezi asla “birkaç ağaç” demek değildir. Hele Soma’dan sonra. Bu böyle biline 31 Mayıs 2014, Değirmendere, Kocaeli
|
Üye Girişi |
Resim Galerisi |
Video Galeri |
Yorumlar
RSS beslemesi, bu iletideki yorumlar için